Bu toprakları bize “vatan” yapan bir kuşaktı onlar. Yedi düvele karşı Mustafa Kemal’in önderliğinde bir onur ve haysiyet mücadelesiydi Kurtuluş Savaşı. Mustafa Kemal bir ulusun kanıyla canıyla kazandığı zaferi işgal altında işgalcilerle işbirliği yapan bir hükümranlığa teslim etmedi. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ diyerek, millete ait olanı millete verdi ve 100 yıl önce Cumhuriyeti kurdu. O günden bu yana, özgür bir ülkenin vatandaşları olduk.
Kanla sulanan bu topraklar, o günden sonra yurttaşlarının onur ve haysiyetine, vatan sevgisine, yurttaşlık bilincine, kendini yönetme iradesine emanet edildi.
Kurucu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet ve Devrimlerle birlikte, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin önünü açtı. O, büyük bir öngörüyle geleceği gençlere emanet ederken, kaygılarını ve uyarılarını da dile getirdi.
Geçen 100 yıl içinde, kuruluş ilkelerinin gücüyle bu günlere ulaşılmış olsa da, Büyük Önderin işaret ettiği tehlikelerle dolu bir dönemden geçiyoruz. Ulusal Kurtuluş Savaşı ile emperyal güçlerden temizlenen bu kutsal topraklar, uluslararası maden tekellerinin yağmasına açılmış; ülkenin 2/5’lik yüzölçümü maden tekellerine ruhsatlandırılmış; sınırları belirsiz, vatandaşlığı parayla alınan, nüfus yapısıyla oynanmış; ormanları ve kıyıları talana açılan bir ülkeye dönüşmüş olsak da; bize bu ülkeyi emanet edenlerin güvenini boşa çıkarmamak için, bir çınar dalını kesmemek adına yanındaki köşkü raylar üzerinde kaydırarak ağacı korumanın ve çevre bilincinin ne demek olduğunu gösteren büyük dehanın yolunda yürüyoruz. Cumhuriyeti korumanın, ülkemizi korumak, topraklarımızı korumak, çevreyi, doğayı korumak ve dünyayı korumak olduğunu biliyoruz. Cumhuriyeti korumanın, yurtta barış, dünyada barış olduğunu biliyoruz.
Bize 100 yıl önce armağan edilen Cumhuriyeti ilelebet yaşatmaya söz veriyoruz. Bu vesileyle, başta kurucu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, bütün şehitlerimizi ve gazilerimizi saygı ve minnetle anıyoruz.