Umut Kocagöz
Az önce bir yazı okudum. Boğaziçi Üniversitesi’nin yerini soruyordu yazı, “Antartika’da mı?” diye de bir ironi yapıyordu. Bir yakınlık kuramadım. Ama soruyu pek sevdim. Düşünmeye başladım, nerede olabilir diye. Artvin diyesim geldi; Boğaziçi Üniversitesi Artvin’dedir, ya da bilemediniz, Rize’de de olabilir.
Önce sorudaki espiriyi düşündüm. Klasik “buzdağı”, “cam fanus” metaforlarına gönderme yapıyorlar. Yok neymiş, Boğaziçi Antartika gibi, kimsenin elinin kolunun uzanamadığı bir yerdeymiş, Türkiye’nin çelişki ve çatışmaları burada yaşanmazmış, hatta sanki ülkenin yönetim zihniyeti ve mekanizmaları bu üniversite sınırları içerisinde gezinmezmiş. Üniversite’ye içeriden ve dışarıdan saldıranların da, bazen koruyanların da ürettiği bir argüman bu: Burası bir cam fanus. Ne kamu denetimi var (özerk); ne çelişki-çatışma var (özgür). Böyle bir şeyi düşünmeyi kim becerebilirdi? Ne yazık ki fazlasıyla alıcısı da var.
Ben de düşündüm, Boğaziçi Üniversitesi, bir yeri metafor olarak seçersek neresi olabilir diye. Sonra geçtiğimiz günlerde çekilmiş bir fotoğraf aklıma geldi. Öğrenciler kapının yakınında dizilmiş, “Kayyum Rektör İstemiyoruz” diye bir pankart taşıyorlar. Bu fotoğraf hemen bana Artvin Cerattepe’de yapılması planlanan madene karşı mücadelede çekilmiş o efsanevi fotoğrafı hatırlattı. Hani bir kütük önünde durmuş Artvinliler, bize gülümsüyorlar. Evet dedim, Boğaziçi Üniversitesi olsa olsa Artvin’de olabilir, bu fotoğraf ile anılabilir.
Tabii, ortam pek gülümsemeye müsait değil; olsun. Neden bu fotoğraf, neden Artvin? Çok kısaca aktarmak gerekebilir.
Birincisi, Boğaziçi Üniversitesi, hiç de öyle kamuya hesap verilebilirlikten veya kamu otoritesinden bağımsız değildi. Zaten halihazırda üniversite rektörünü de Cumhurbaşkanı atayagelmekte idi. Tek fark, Boğaziçi’nin kendi iç etik kodları ve geleneği bağlamında, üniversite tarafından seçilmiş rektörün atanması için birtakım önlemler almaktı. Örneğin son seçimlerde, Cumhurbaşkanı seçilmiş rektörü atamak istemedi, diğer adayı atayabilirdi; onu da yapmaktansa, bir KHK ile seçimleri ortadan kaldırdı. Bizim Karadeniz bölgesinde buna “hukuku arkadan dolanmak” derler. Bu argümanı geçelim.
İkincisi, Boğaziçi Üniversitesi’nde mevcut kamusallık ve özgürlük, gökten zembille inmedi. Üniversitede, YÖK’ün kuruluşu öncesi ve sonrasından gelen, üniversitenin kendi iç dinamiklerini ve özgürlük alanlarını korumayı hedeflemiş bir mücadele geleneği var. Bu mücadele geleneği aynı zamanda, üniversitenin kamusal rolü mevzu bahis olduğunda da hızlıca görevini üstlenen, kamuya karşı sorumluluğun güvencesi olan bir örgütlenme. Herhangi bir “örgüt” değil, yanlış anlaşılmasın; en naif haliyle bölümlerin, enstitülerin, öğrenci inisiyatiflerinin, çalışan sendikalarının aktörleri tarafından sahiplenilmesi ve çalıştırılmasına dayanıyor. Yeri geldiğinde kavga da ediliyor, yeri geldiğinde güzel güzel oturulup tartışılıyor. Üniversitenin tarihi bu ikisinin de örnekleriyle dolu. Boğaziçi Üniversitesi’nde cinsel taciz de var, emek sömürüsü de, milli ve dini sorunlar ve çatışmalar da var, kamu çıkarına aykırı olan şirket zihniyeti de. Bunların hepsine karşı sistematik olarak verilen mücadele de var ama.
Artvinliler de aynısını yapmıyorlar mıydı? Yirmi yılı geçti. Onlarca defa hukuk arkadan dolanıldı; KHK’lar, acele kamulaştırma adı altında el koymalar yaşandı, bazen de kolluk güçleri ile çatışmalar yaşandı. Belki önümüdeki günlerde, Cerattepe Vadisi’ne bir kayyum da atanabilir, kim bilir? Ancak Artvinliler yıllardır, bütün baskı ve şiddete, hukuksuzluğa ve keyfiyete, gaspçı ve rantçı zihniyete karşı mücadele etmeyi sürdürüyor.
Bu açıdan Boğaziçi Üniversitesi Artvin’dedir, Artvinliler’in maden karşıtı mücadelesinde bulunabilir. Yahut Rize’de dereleri için direnenlerin arasındadır. Bu ülkede gerçekten kamu olmayı hak eden, kamu olmak için mücadele eden her yerdedir. Bir tek Antartika’da değil.