Artvin’de Arıcılığın ve Madenciliğin Tezatlığı

Kısa zaman önce “08haber.com” tarafından yapılan sevindirici ama bir o kadar da ironi ve tezatlık içeren bir haber vardı. Üniversitemiz (AÇÜ), Yukarı Maden Köyünde (Hod) üretilen balı analiz etmiş ve kaliteli bal için önemli bir kriter olan prolin miktarının 915 olduğunu tespit etmiş. Türk Gıda Kodeksi Bal Tebliğine göre en az 300 mg/kg olması gereken prolin değerinin bu kadar yüksek olması elbette sevindirici. Ancak gelin görün ki aynı köyümüzde yakın zamanda hem açık hem de galeri şeklinde maden işletmeciliği başladı ki Derneğimiz ve bir-kaç kişi dışında Hod’ta yaşayan köylü vatandaşlarımız dahil kimse sesini çıkarmadı. Şimdi bu durumu nasıl tanımlamak doğru olur sizce? Yaklaşık 30 yıldır biz ve bizim gibi Artvin ve Türkiye sevdalıları, ülkemizde yapılan vahşi madenciliğin “doğal varlıklarımızın peşkeş çekilmesi ve insanların köylerinden uzaklaştırılmasına” yönelik bir proje olduğunu örnekleriyle anlatmaya çalışıyoruz. Çünkü biliyoruz ki çok yakın bir gelecekte Hod’ta şunlar olacak;

  • Özellikle açık işletme madencilik yapmak için zorunlu olarak tonlarca dinamit patlatılacak,
  • Dağlar 1-2 yıl içinde koca koca çukurlara dönüşecek,
  • Dik yamaçlarda kilometrelerce yeni yollar yapılacak,
  • Kamyonlar patlatmalarla çıkan cevheri taşıyarak inanılmaz bir toz oluşturacak,
  • Bu tozlar rüzgarla belki onlarca kilometre uzağa (hem vadi boyunca hem de mezralara ve yaylalara doğru) taşınarak çiçekleri, polenleri ve yaprakların üstünü kapatacak.

İşte bunlar, önce kalitesi kanıtlanan balı bozacak, sonra da arıcılığı ve tarımı bitirecek.

Bununla bitmeyecek, çünkü daha da tehlikeli olan ve tüm açık maden işletmelerinde kaçınılmaz olarak oluşan “asit yağmurları” felaketi de er geç meydana gelecek. Hani şu maden şirketlerinin süsleyip-püsleyerek anlattıkları ve köyün hemen yakınında inşa edilecek olan 57 futbol sahası büyüklüğündeki atık havuzu var ya, işte o havuz çeşitli ağır metal ve diğer zehirli bulamaçlarla doldurulacak. Peki ne olabilir bu kadar zehirli atık diye biraz araştırırsanız karşınıza hem yeraltından sızması hem de havaya karışması gibi süreçler çıkacaktır (NOT: Bu arada en son Erzincan, Kütahya, vb illerde yaşadığımız atık havuzların patlaması veya çökmesi gibi felaketleri dile bile getirmek istemiyoruz!!). Atık havuzlarında biriktirilen bu zehirli sıvılar buharlaşacak, havadaki su buharı ile birleşerek asitli kimyasallara dönüşecek ve en sonunda yağmur veya kar olarak hem bitkilerin hem toprağın hem de sizlerin üzerine yağacak.

Bu yazdıklarımıza palavra diyenleriniz olabilir (ne yazık ki!!). Bize inanmıyorsanız o çok inandığınız internette kısa bir araştırma yapın veya tanıdığınız madencilere veya akademisyen hocalara sorun. Biz yıllardır anlatmaya çalıştık ama pek dinleyen olmadı. Basitçe şunu sorduk: “ekolojik ve organik tarım, ekoturizm, tıpta ve kozmetik sektöründe kullanılan bitkilerin yetiştirilmesi, arıcılık, hayvancılık vb. yapılacak doğa dostu birçok seçeneğimiz varken neden madencilik”?  Üstelik bu alternatif gelir kaynakları doğaya zarar vermezler, kısa süreli değildirler, kirlilik oluşturmazlar ve yerel halka daha çok para kazandırırlar. Hod için de aynısı geçerli. Eğer madencilik yerine bu köylerimizde kalitesi kanıtlanmış bu bal (ve birçok diğer ürünü) üretimi tercih edilseydi, hem doğamız korunmuş olacaktı hem de sonsuz süreli bir gelir elde edilmiş olacaktı. Oysa madenciliğin sadece bir-iki Kanada veya Amerikalı yabancı firmayı veya bunların ülkemizde “milli” olarak geçinen dolar milyarderi sahiplerini daha da zengin edeceğini herkes biliyor. Ayrıca ormanlarımızı, meralarımızı, sularımızı ve toprağımızı talan ederek madeni çıkaracak olan bu firmaların, madencilikten geriye kalan tüm atıklarını ve pisliklerini ise bize hatıra olarak bırakacağı da örnekleriyle ortadadır. Bunu görmek için çok uzağa değil hemen yanı başımızda bulunan Murgul’daki, Ardanuç’taki (Salınbaş), Bakırköy’deki (Kuvarshan) örneklere bakmanız yeterli (https://slideplayer.biz.tr/slide/3015257/#google_vignette)

Sayın hemşerilerimiz, Artvin’de toplamda 525 adet maden ruhsatının olduğunu ve bu sayının her yıl yapılan yeni ihalelerle arttığını biliyor musunuz? Eğer kendinizi düşünmüyorsanız, en azından çocuklarınızın, torunlarınızın ve sevdiklerinizin yakın zamanda nasıl bir çevrede yaşayacaklarını bir hayal edin.  Ayrıca, yeri geldikçe sürekli çok sevdiğinizi söylediğiniz Ülkemizin topraklarının ve yeraltı zenginliklerinin nasıl yabancı firmalar tarafından tarumar edildiğini de biraz vatan sevginiz varsa bir düşünün!

Sonuç olarak, Sevgili Artvinlileri ve tüm doğa sevdalılarını, yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığımız gerçekleri ve tezatlıkları göz önünde bulundurmaya ve madenciliğin Artvin’de artık bir talan ve kıyım boyutuna ulaştığını bilerek daha duyarlı olmaya çağırıyoruz.

Yeşil Artvin Derneği