Değerli Basın mensupları,
Ülkemizin çevreye saygılı yurttaşları,
Çok değerli Artvinliler,
Bizler Artvin halkının çeyrek asırdır büyük azim ve kararlılıkla süren Cerattepe mücadelesinin her aşamasını sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. Mutlulukları paylaştığımız gibi acı günleri de paylaşıyor, sevinçlerimizde çoğalıyor, üzüntülerimizde sizlerden güç alıyoruz. Bu nedenle bu süreçte bizleri hiçbir zaman yalnız bırakmayan Artvin halkına bir kez daha teşekkür ediyoruz. Yine son yıllarda Cerattepe mücadelesinin yanında yer alan, Cerattepe nöbetlerinde yanımızda olan bu ülkenin gerçek yurtseverlerine de gönül borcumuzu unutmuyoruz.
Esasen ülkenin bütün değerlerinin yağmalandığı bir süreçten geçiyoruz. Uluslarötesi şirketlerin egemen olduğu, doymak bilmez bir kar hırsı ile ülkenin yağmalandığı bu dönemde bu ülkenin yurttaşları olarak büyük acılar çekiyoruz. Binyıllardır kenarlarında yaşam bulduğumuz derelerimiz kurutuluyor, elimizden alınıyor, yaylalarında nefes aldığımız dağlarımız maden ruhsatlarıyla delik deşik ediliyor, kıyılarımız, ormanlarımız yağmalanıyor. Ülkenin dört bir yanında aynı süreçler devam ediyor. Ülke ekonomisinin güçlenmesi, enerji ihtiyacı yalanlarıyla oyalanmaya çalışılıyoruz.
Bu küresel saldırının en acımasız biçimini bizler Cerattepe’de yaşıyoruz. Yıllardır bu ilde yaşayan onbinlerce insanın ve bu doğada yaşam bulan kurdun kuşun yaşayan her canlının adalet arayışı devam ediyor.
Bilindiği üzere Cerattepe Mücadelesinin üçüncü dönemi olan Mehmet Cengiz döneminde, Rize İdare Mahkemesi bir hukuk kurumu iken ilk ÇED Olumlu kararının iptali için açılan davada mahkeme 7 bilim insanının raporuna dayalı olarak Cerattepe’de madencilik yapılamayacağına, bu alanda madencilik ile bir kent yaşamının bir arada olamayacağına, suların kaçınılmaz ve engel olunamaz şekilde kirlenmesinin mutlak olduğuna, heyelanların kent yaşamı için büyük riskler yaratacağına bu sebeple ÇED Olumlu kararının iptaline karar vermişti. Mahkeme kararında daha onlarca sebep vardır, madencilik yapılamayacağına dair. Rize İdare Mahkemesinin bu kararı maden şirketi tarafından temyiz edilmiş ve Danıştay 14. Dairesi tarafından bu kararın onanmasına karar verilmişti. Kazanmıştık.
Bu kararın daha temyiz incelemesi tamamlanmadan maden şirketi hukuka ve vicdana aykırı bir genelgeye dayanarak, ÇED Raporundaki eksiklikleri tamamladığı iddiası ile yeni bir ÇED Raporu hazırlamış ve yeniden ÇED Olumlu kararı almıştı. Bu ikinci ÇED Raporu ile ilgili davamızı biliyorsunuz ülkemizin en büyük çevre davası olarak 751 kişi ile açmıştık.
Ancak bu arada ilk davamızı kabul eden Rize İdare Mahkemesi heyetinin iki hakimi tenzili rütbe ile sürülmüş, mahkemeye yeni bir heyet atanmıştı. Sonraki dönemde Doğu Karadeniz’de yoğunlaşan maden ve HES projeleri nedeniyle açılan davalarda verilen kararlara bakıldığında yeni heyetin bu sorunları çözmek üzere atanmış/görevlendirilmiş bir mahkeme olduğu anlaşılmaktaydı. Bu dönem aynı zamanda yargıya güvenin %20’lere düştüğünün, bu cenazenin kaldırılması gerektiğinin Yargıtay başkanı tarafından söylendiği, ülkenin adaletten giderek uzaklaşıp bir karanlığa sürüklendiği bir dönemdir. Nitekim böyle de olmuş, adaletin olmadığı yerde başka güç odaklarının darbe hevesleri kabarmış, bu girişim halkın ve sağduyulu askerlerin girişimleri ile önlenebilmiş, ülkemiz için büyük bir tehlike atlatılmıştır.
Bununla birlikte sonraki dönem ülkemize adalet ve özgürlük, doğaya yaşam hakkı getirmemiş, olağanüstü hal koşulları yaşamın her alanına yayılarak adaletsizlikler daha da büyütülmüştür. Kararnamelerle yönetilen ve bu yönetim şeklinden büyük keyif alınan, her türlü muhalefetin tarumar edildiği bir anlayışın adalet arayışının yerini aldığı bu dönemde çevre mücadelelerinin de önü kapatılmış, sağlıklı çevrede yaşama hakkı ile doğanın hakları da yok sayılmıştır. Referandum sürecinde demokrasinin güvencesi olan güçler ayrılığı da terk edilerek yargı bağımsızlığı yok edilmiş, hukukun üstünlüğünden söz edilmez olmuştur.
Bu koşullarda 2.ÇED Olumlu kararının iptali için açmış olduğumuz davada görevlendirilmiş mahkeme heyeti yine meşrebine göre bir bilirkişi heyeti bulmuş, bu heyete Cerattepe’de madencilik yapılamayacağı ayrıntılarıyla bilim adamları tarafından anlatılmış olmasına rağmen bir sakınca olmadığına dair rapor vermişlerdir. Daha sonra ormancı bilirkişiler ile ilgili intihal suçlaması ile açılan davada bu kişilerin doktora tezlerinde Prof.Dr.Doğan Kantarcı’nın kitabından intihal yaptıkları tespit edilmiştir. Bilim hırsızı bu kişilerin verdikleri raporlara dayanılarak davamızın reddine karar veren Rize İdare Mahkemesinin bu kararı tarafımızdan temyiz edilmiş, dosya hem mahkeme heyetinin reddi, hem davanın esası yönünden Danıştay 14. Dairesine gitmiştir. Danıştay 14. Dairesinden 9 aydır hukuk, adalet ve yaşam hakkı için bir karar beklerken çıka çıka bir ucube çıkmıştır.
Gerçekten de Danıştay 14. Dairesinin bu kararı hukuk ve adalet açısından içler acısı bir karardır. 25 sayfalık kararın hiçbir yerinde temyiz talebimizin reddine ilişkin bir bölüm ve hiçbir gerekçe bulunmamaktadır. Bu kararı Artvin’liler ve ülke kamuoyu ile paylaşmanın dışında değerlendirmeye değer bir yanının olmadığını söylemek zorundayız. Danıştay 14. Dairesi daha önce 2015 yılında ilk ÇED’le ilgili davada Artvin halkını haklı bulup mahkeme kararını onamış iken aynı daire 2017 yılında bu kez ilk kararının aksine temyiz gerekçelerimizi reddederek maden şirketini haklı bulmuştur. 2 yılda ne olmuştur. Proje aynıdır, yer aynıdır, çevresel etkileri aynıdır. ÇED Raporunda değişen bir şey yoktur, bunlar defalarca kanıtlanmıştır. Danıştay 14. Dairesine hangi sihirli el değmiştir de mahkeme kendisini inkar etmiştir. Danıştay 14.Dairesi sadece Cerattepe kararı yönünden değil son dönemlerde verdiği örneğin Sivas Bakırtepe kararı ile de çelişmiş, yerleşik kararlarını inkar etmiştir. Aynı Dairenin 2009 yılında iki ayrı kararı da maden ruhsatının iptali yönündedir.
Esasen milletine küfür eden bir ahlaksızlığın ve yolsuzluğun, arkasına siyasi gücüde alarak yargının en tepesine tırmanışının hazin öyküsüdür bu yaşananlar. Bunu Artvin’de daha yakıcı olarak ta yaşamaktayız. Ülke genelinde olağanüstü hal koşulları hüküm sürerken aynı zamanda bu yetmezmiş gibi birde her ay Artvin Valiliğinin yinelediği bir genelge ile ilimizdeki her türlü demokratik hakkın kullanımı önce yasaklanmış, sonra da izne bağlanmış durumdadır. Son olarak 8 Temmuz’da planlanan Madene Hayır Mitingine de miting tarihinden iki gün önce hiçbir gerekçe gösterilmeden izin verilmemiştir. Daha geçen günlerde ülkenin en güvenli ili seçilen Artvin’de güneydoğuda bile olmayan valilik kararnameleri neden aralıksız yenilenerek uygulanmaktadır. Defalarca ilin valisine bu durum anlatılmış ve vazgeçilmesi istenilmiş olmasına rağmen bundan vazgeçilmemesinin tek bir anlamı vardır: bu il bir maden şirketinin ihtiraslarına kurban edilmek üzere kamu idarecileri tarafından değil, küfürbaz bir iş adamı tarafından yönetilmektedir. Bu nedenle ilin yöneticilerine bir işadamına karşı sorumlulukları yerine hizmet etmek durumunda oldukları Artvin halkına karşı sorumluluklarını bir kez daha hatırlatma gereği duyuyoruz.
Nitekim maden şirketinin daha işin başında galeri çalışması sırasında çevreye verdikleri zararlar tarafımızdan tespit edilmiş, bu durum fotoğrafları ile Çevre İl Müdürlüğüne, Orman Bölge Müdürlüğüne, DSİ 26.Bölge Müdürlüğüne ve Milli Parklar Müdürlüğüne bildirilmiş, halen bir cevap alınmamıştır. Sizlerin de gördüğü bu ölçüsüz çevre zararları daha maden çıkmaya başlamadan ortaya çıkmış ancak bu kurumların ruhları bile duymamıştır. Bütün bu kurumları da maden şirketinin ÇED Raporundaki taahhütlere uyup uymadığını denetlemeye ve görevlerini yapmaya çağırıyoruz. Bunun dışında Cerattepe maden projesi ile ilgili yasal haklarımızı kullanmaktan ve adalet aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Danıştay kararından sonra Anayasa Mahkemesine başvuru haklarımızın yanısıra proje alanının genişletilmesi ile ilgili açmış olduğumuz dava da halen devam etmektedir.
Bu arada dün 18.07.2017 tarihinde Cerattepe Projesi ile ilgili Meclis Araştırma Önergesinin tartışmalarının yapıldığını biliyorsunuz. Yapılan oylamada bir sürpriz beklenmediği üzere önergenin reddine karar verildiğini de biliyorsunuz. Ancak bir Artvin milletvekilinin konuşmalarının ülkede yaşayan bütün Artvin’lileri dehşete düşürdüğünü belirtmek gerekir. Bu milletvekili konuşmasında Artvin’in barajlar kenti ve madenler kenti olduğunu, buna alışmak zorunda olduğumuzu söylemek gafletinde bulunmuştur. Bir Artvin milletvekilinin yaşam alanlarımızın ve doğanın korunması, ilimizdeki refah ve huzurun artırılması için çaba göstermesi gerekirken ve kendisinden beklenen bu iken barajlara ve madenlere alışmamız gerektiğini söylemesini üzüntü ve öfkeyle karşılıyoruz. Ülke kaynaklarının işbirlikçi yağmacılara ve ortaklarına peşkeş çekildiği bu kadar belli iken bunun ülke ekonomisi için gerekli olduğu yönündeki sözleri çarpıtma olarak görüyoruz. Artvin’de bir evi bile olmayan, geldiğinde otellerde kalıp dönen, görevi bittiğinde birdaha gelmeyecek olan, Artvin’de bir ikamet adresi bile olmayan birisinin yaşam alanlarımızı yok eden projelere alışmamızı söylemesi elbette kolay olmalı. Ancak bizler Artvin’de yaşayanlar olarak işi, aşı, evi barkı, dostları ve arkadaşları mezarlıkları ve ataları burada olan insanlar için bu kabul edilebilir bir şey değildir. Sayın milletvekili; ALIŞMIYORUZ, ALIŞMAYACAĞIZ, ALIŞTIRAMAYACAKSINIZ.
Hukukun ve adaletin olmadığı bir süreçte yaşam hakkımız için mücadele ediyoruz. Yaşam hakkı mücadelesi aynı zamanda bir hak mücadelesi ve adalet mücadelesidir. Yaşam hakkımıza yapılan bu saldırı zulme karşı direnme hakkı verir. Bu kapsamdaki her mücadele meşrudur ve hukuk çerçevesindedir. Bu kutsal mücadeleye ülkenin dört bir yanındaki Artvinlileri, yurt dışındaki hemşerilerimizi, bütün ülkede çevre mücadelesi yürüterek bu yağma ve talan düzenine karşı mücadele eden çevre dostlarını bekliyoruz. Bizler bütün ülkede bir dayanışma ağı örmeye çalışırken bu maden şirketi ile işbirliği yapan, bu şirkete iş yapan, mal alan mal veren, yıllardır Artvin halkının sırtından mal mülk edinip şimdi sırtından bıçaklayanları affetmiyoruz. Hiçbir karanlığın sonsuza kadar sürmeyeceğini birgün devranın döneceğini biliyoruz, hatırlatıyoruz, deftere yazıyoruz. Bütün ülkedeki Artvinlilerin, bu ilde yaşayan 25 bin kişinin ahını alan Mehmet Cengiz, Özaltın ve onun gibilerin iflah olmayacağını hep birlikte göreceğiz.
Cerattepe mücadelesi 25 yıldır süren bir mücadeledir. Bu gün başlayan ve biten bir mücadele olmamıştır. 25 yıllık şanlı bir sivil direniş öyküsünü bir mahkemenin gerekçesiz ve şaibeli kararına bağlayacak değiliz. Artvin halkının vicdanında yer etmeyen ve adaletin zerresi bulunmayan bir kararı kabul etmediğimizi bütün dünyaya ilan ediyoruz. Yaşamı yok eden bu gözü dönmüş doğa katliamına karşı Artvin halkının mücadelesi artarak sürecektir. Bu şanlı direnişe bütün Artvinlileri, çevre dostlarını, ülkenin gerçek yurttaşlarını bekliyor, saygılar sunuyoruz.19.07.2017
YEŞİL ARTVİN DERNEĞİ