BASINA VE KAMUOYUNA DUYURULUR

Değerli basın mensupları Sevgili Artvinliler ve sevgili misafirler

Öncelikle basın açıklamasına başlamadan önce; pandemi sürecinin bütün yükünü taşıyan sağlık çalışanlarına yönelik saldırıların son kurbanı olarak Konya ‘da acımasızca öldürülen Uzman Dr. Ekrem Karakaya ile savunmanın temsilcisi avukatlara yönelik son saldırıda İstanbul’da katledilen Av. Servet Bakırtaş cinayetlerini şiddetle kınıyoruz. İlgili bakanlıkları cinayetleri takip etmeye ve önlem almaya davet ediyor, sorumluluklarını hatırlatıyoruz. Bu cinayetlerin son olmasını dilemekle birlikte sağlıkta ve savunmada işlenen cinayetlerin politik olduğunu biliyoruz ve siyasal iktidarı cinayetleri önlemeye davet ediyoruz.

Ülkemizde ve dünyada son iki yıldır yaşanan pandemi nedeniyle can derdine düşen ve son dönemde yaşanan ekonomik nedenlerle yaşam gailesiyle boğuşan insanlarımızı bu koşullarda bir araya toplamak mümkün olmamış ise de yaşanan ağır çevresel sorunlar bir araya gelmeyi zorunlu kılmış, dayanışmayı büyütmek, toplumu bilgilendirmek, kamu idaresini aklıselime davet etmek gerekli olmuştur. Bu nedenle uzun bir aradan sonra bu basın açıklamasının yapılmasına karar verilmiş olup, basın açıklamasında Artvin dışından gelen hemşehrilerimiz ile komşu illerden gelen çevre dostlarını da yanımızda görmekten mutluluk duyuyoruz.

Öncelikle yaşanan pandemi koşullarının bütün insanlık için bir uyarı, dünyanın devamını sağlayacak yeniden başlangıç için bir işaret olacağı beklentimiz maalesef boşa çıkmış, gözü dönmüş yağma ve talan düzeni bu pandemiyi de fırsata çevirmiş, dünyada küresel ve bölgesel savaşlar giderek artmış, insanlık ağır dramlarla karşı karşıya kalmıştır. Ülkemiz de bu sorunların en ağır yaşandığı ülkelerden biri olmuştur.

Ülke genelinde olduğu gibi ilimizde de çevre sorunlarının dayanılmaz boyutlarda arttığı bir dönem yaşanmakta olup pandemi koşullarında insanların sokağa çıkması bir araya gelmesi mümkün olmaz iken yaşam düşmanı proje sahipleri adeta ellerini kollarını sallayarak ormanlarımızı, dağlarımızı, yaşam alanlarımızı yağmalamaya hız vermişler, adeta taşlar bağlanmış, köpekler serbest bırakılmıştır.

Biz Artvinliler yaklaşık 30 yıldır Cerattepe’de bir maden projesine karşı mücadele etmekte iken daha sonra bütün derelerimizdeki HES projelerine karşı mücadele etmek durumunda kalmış, son yıllarda daha da hızla artan maden projelerinin baskısı altında bunalmış iken son birkaç yıldır da bütün orman alanlarımızda büyük bir yıkımla karşı karşıya kalmış durumdayız. ‘Dert bir değil elvan elvan’ dedikleri bu olsa gerek.  Bu gün esas olarak bu yıkıma karşı dur demek için toplanmış bulunuyoruz.

Gerçekten de son birkaç yıldır Artvin’in bütün ormanlarında büyük bir yıkım söz konusudur. Maden ve enerji projeleri için yapılan tahsisler bir yana dikili kesim denilen bir yöntemle ormanlık alanlar ihale edilmekte, dikili kesim ihalesini alan kişiler ihale alanındaki bütün ağaçları tıraşlama yöntemiyle yok etmektedirler. Bilimsel hiçbir gerekliliğe dayanmayan, akıl ve vicdanla bağdaşmayan bu uygulamayı kabul etmek mümkün değildir. Orman kesimlerinin yapılabilmesi için ormanlık alanlarda yollar açılmakta, orman alanları parçalanmakta ve yok edilmektedir. Gözden ırak alanlarda başlayan kesimler giderek halkın gözü önünde vicdanların kabul edemeyeceği boyutlarda olmakta, her yörede çığlıklar yükselmektedir. Bazı yerlerde köy kooperatifleri ve köylüler bu yıkıma alet edilmekte, bu şekilde tepkiler azaltılmaya çalışılmaktadır.

Doğu Karadeniz Bölgesinde ormanlara musallat olan böcek zararlısına karşı mücadele etmek ağaç kesimleri için bahane yapılmaktadır. Oysa 2005 yılında Orman Bölge Müdürlüğü ile yaptığımız ortak çalıştayda böcekle mücadele için ağaç kesmenin bilimsel olmayan bir yaklaşım olduğu kabul edilmişti. Ne oldu? Ağaç türü mü değişti, böcek türü mü değişti? Hiç biri olmadı! Ama belli ki orman yöneticisinin ormana bakışı değişti ve bu nedenle de böcekli böceksiz alandaki bütün orman varlığı yok edilmektedir.

Orman kesimi bu şekilde son yıllarda önceki yıllara göre 2,5 kat artmış, depolarda bu kadar ağacı depolayacak yer kalmamış, 1. sınıf kerestelik tomruklar yurt dışına tomruk olarak ihraç edilmiş, ülkemiz endüstriyel işlenmiş ürün yerine ham tomruk ihraç ederek esasen büyük ekonomik gelirden de mahrum bırakılmıştır. Yangınlarla büyük bir orman varlığını kaybeden ülkemiz bir de bu şekilde kendi eliyle geleceğini yok etmektedir.

Yağma ve talanın boyutu o kadar artmıştır ki orman idaresi bazı yerlerde savcılık soruşturmaları ile karşı karşıya kalmış, Sayıştay raporlarında ise orman alanlarında maden ve enerji yatırımları için yapılan tahsislerin büyük alanları kapsadığı, tahsis alanlarında amaca aykırı yapılaşmaların olduğu, gerekli denetimlerin yapılmadığı, rehabilitasyon projelerinin uygulanmadığı açıkça belirtilmiştir. Bu eksiklikler Artvin ormanları için de tespit edilmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in “bir dal kesenin boynunu keserim” anlayışından, büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk’ün çınar ağacının bir dalını kesmemek için bir köşkü 4 metre yana kaydırmasından ders alması beklenirken,   bir kamu idaresinin nasıl bu hale geldiği anlaşılmaz bir durumdur.

Burada ormanın faydalarını tekrar etmek gereksiz bir iş olur. Ama ormansızlaştırmanın tehlikelerini bir kez daha hatırlatmakta fayda vardır. Nitekim özellikle küresel iklim değişikliğinin de etkileri ile son yıllarda Karadeniz bölgesindeki sel ve heyelan felaketlerinin can ve mal kaybına yol açtığı acı olayları hep birlikte yaşıyoruz. Ormanların yok edilmesi daha onlarca etkenin yanı sıra bundan sonra artan ölçüde sel demektir, heyelan demektir, erozyon demektir, felaket demektir. Yaşanan kıyım tahammül edilecek sınırları aşmış, bu yıkıma dur demek zorunlu olmuştur. Bu nedenle bu alanda bulunan sivil toplum kuruluşları, bazı resmi kuruluşlar olarak ortak imza ile hazırlanan bir dilekçe Artvin Orman Bölge Müdürlüğüne sunulmuş olup, artık bu kıyımın ve yıkımın durdurulması istenmiştir. Bununla birlikte bu çığlığı duymak istemeyen kamu idaresine karşı her türlü yasal haklarımızı kullanmaya devam edeceğimiz bilinmelidir.

Orman kesimlerinin mutlak olarak madenlere alan açmakla da ilgili olduğunu düşünüyoruz. Arama ve işletme ruhsat alanlarında yapılan kesimler maden projeleri ile doğrudan ilgili olmakla birlikte Artvin’deki orman alanlarının % 69’u madenlere ruhsatlandırılmış durumda olup bundan orman kesimi ile maden işletmeciliğinin ilgisi de inkâr kabul etmez bir açıklıkla anlaşılmaktadır.

Bu vesile ile gelinen bu aşamada maden ruhsatlarındaki son gelişmeleri de sizlerle paylaşmak faydalı olacaktır.  Bizler 30 yıla yakın süredir Cerattepe’de yapılması planlanan bir madencilikle mücadele etmekteyiz. Ancak ilimizdeki tek madencilik projesi elbette Cerattepe maden projesi değildir. Nitekim yıllardır Artvin ilinde 325 maden ruhsatı olduğunu söyler bu sayının çokluğundan dehşete düşerdik. Ancak yanılmışız, TEMA’nın bu yılın başında Maden İşleri Dairesinden aldığı ve kamuoyu ile paylaştığı bilgilere göre İlimizde maden ruhsat sayısı 325 değil 525 adetmiş. Bu 525 maden ruhsatı ise ilimizin toplam yüzölçümünün %71’ine karşılık gelmektedir. Bu yaşam düşmanı, vatan düşmanı ruhsatlandırma işleminin akıl almaz, gerçek olamaz nitelikte olduğunu biliyoruz. Ancak ne yazık ki bu bilgi devletin resmi kurumundan alınmış bir bilgi olup doğrudur. Nitekim bu 525 ruhsat alanı dönem dönem ihale edilmekte önce arama ruhsatına sonra işletme ruhsatına açılmaktadır. Sözkonusu 525 ruhsat alanına ilişkin bilgiler sizlere verilen broşürlerde ayrıntılı olarak yer almakta ilçelere göre dağılımları da anlatılmaktadır.

Cerattepe madeni olarak bilinen 4406 hektarlık alan ile Hatila Milli Parkı arasında kalan alan da üç ruhsat halinde ruhsatlandırılmış ve yine bu günlerde rezillikleri ortalığa saçılmış aynı ruhsat sahibi tarafından alınmış bu şekilde Cerattepe’nin toplam ruhsat alanı 8532 hektar olmuştur. Elbette bu ruhsatların iptali yönünde dava açılmıştır.

Yine Cerattepe madeninde 32 hektarlık ÇED alanını aşan 250 hektarlık işletme izninin iptali yönünde açtığımız dava da sürmektedir. Yine bu arada sularımıza dokunmayacağına söz veren maden şirketi işletmeye başladıktan sonra Cerattepe bölgesindeki sularımıza el atmış, maden şirketine su tahsisine ilişkin işlemin iptali için açmış olduğumuz dava da Haziran sonunda sonuçlanmış ve davayı kazanarak sularımızı kurtarmış durumdayız. Anayasa mahkemesinde 4 yıldır bekleyen 713 kişi ile açtığımız davada ise halen karar verilmemiş, 5. yıla girmiş bulunmaktayız.

Ancak yıllardır anlattığımız üzere maden şirketi ÇED olumlu kararı aldığı 32 hektarlık alan ile yetinmeyecek ve bir kanser hücresi gibi bütün Artvin coğrafyasına yayılacak iddiamız doğrulanmış, maden şirketinin ısmarlaması ile Kafkasör Turizmi Koruma Bölgesi sınırları 2021 yılı Eylül ayında Cumhurbaşkanı kararı ile daraltılmış, maden şirketine alan açılmış, faaliyetinin Kafkasör arenanın üst tarafından itibaren şehrin hemen üzerine yayılması planı uygulamaya konulmuştur. Bu kararın iptali ile ilgili de dava açılmış olup halen devam etmektedir.

Cerattepe’de bunlar olurken özellikle HOD madeni olarak bilinen projede de önemli gelişmeler olmuş, şirket kapasite artırımı ile ÇED alanını genişletmiş ve işletme hazırlıkları yapmaktadır. Bilindiği üzere HOD Madenini işletecek şirket Erzincan İliç madenini işleten şirkettir. Bu şirket son günlerde basına yansıdığı üzere siyanür borularındaki patlama sonucu 20 ton siyanürü doğaya akıtan ve bütün Fırat havzasını felakete sürükleyen şirkettir. Bu şirket şimdi son derece zor bir coğrafya olan Hod’da madencilik yapmayı planlamaktadır. Bu alanda yapılacak bir proje sadece Hod için değil bütün Artvin için ve Çoruh vadisi için felaket projesi olacaktır. Bununla birlikte Yusufeli Hüngamek’te, Arhavi’de ve birçok alanda işletmeye dönük hazırlıklar yapıldığı bilinmekte ve izlenmektedir. Proje alanlarındaki halkın çok dikkatli olması, hiçbir işbirliği ve ahlaksız teklife kanmamaları, yaşam alanlarını korumaya dönük her mücadeleyi göze almaları gerekir.

Yaşam hakkı mücadelesi en meşru ve haklı mücadeledir. Bu mücadele aynı zamanda hiçbir ayrım gözetmeksizin bütün halkı yan yana getirebilen bir mücadeledir. Bu yanıyla mücadele edenler mutlaka bir gün kazanacaklardır. Ancak mücadele edilmeden kazanılan hiçbir hak yoktur. Cerattepe’de Hod’da ya da başka alanlarda bir faaliyetin başlamış olması asla yenilgi anlamına gelmez. Çevre mücadelesi aynı zamanda kararlılık ve devamlılık gerektiren bir mücadeledir. Buna en güzel örnek Fatsa maden davasıdır. En başından kararlı bir karşı çıkış maden işletmesine engel olamamışsa da yapılan madenciliğin bütün acı sonuçlarını yaşayan Fatsalılar kapasite artırımına bütün güçleri ile engel olmuşlar ve projenin durdurulmasını sağlamışlardır. Bu yönüyle mücadelenin devamlılığı açısından bütün ülkeye örnek olmuşlardır. Hod’lulara da örnek olacaklardır.

2010 yılından itibaren yoğunlaşarak artan HES mücadelesi ise halen devam etmektedir. Küresel iklim değişikliği ile su kalmayan derelerde halen hesçilerin gölgesi dolaşmaktadır. Arhavi’de Pilarget Vadisinde, Şavşat’ta, Ardanuç’ta, Kılıçkaya’da mücadele ve tehlike devam etmektedir. Yine derelerden elini bir türlü çekmeyen DSİ dere ıslahı adı altında dere soykırımına devam etmekte, birçok yerde dere yataklarını daraltarak, derenin doğa ile bağını keserek, akan suyu hızlandırarak adeta ölümlü birçok doğa felaketine davetiye çıkarmaya da devam etmektedir. Gerek ana vadilerdeki baraj projeleri ile gerek yan kollardaki HES projeleri ile ve gerekse dere ıslahları ile suları uluslar ötesi sermayenin kar hırsına kurban eden, vadilerimizi tarumar eden DSİ’nin milli bir kuruluş vasfını kaybetmiş olduğu açıktır.

Bütün bu yaşam düşmanı, ekosistemi yok eden parçalayan projelere karşı mücadele etmekten başka yolumuz kalmamıştır. Aklını yitirmiş bir kamu idaresi doğayı paraya çevirebileceğini zanneden bir anlayış bütün bu yıkımları görmezden gelmekte, felaketleri Allaha havale etmektedir. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkımız için ve doğanın hakları için ve ekosistemin devamlılığı için mücadele etmekten başka yolumuz yoktur. Bu bir tercih sorunu değildir. Yaşamın bu çığlığını duyarsak bizde yaşarız yoksa hep birlikte yok oluruz.

Bu nedenle bir tercih olarak değil bir zorunluluk olarak çevre mücadelesinin içinde yer alırken kamu idaresinin bundan son derece tedirgin olduğunu görüyoruz. Bizleri bütün bu yıkımlara karşı sorgulayan kamu idaresi, bu küçücük şehre, Artvin’imize ‘nasıl 525 maden ruhsatını, 129 HES projesini reva gördünüz, hiç mi aklınız, vicdanınız kalmadı’ diye sorgulamıyor. İli yönetenler bu halkın yanında değil bir avuç doğa düşmanı sermaye sahibinin yanında saf tutuyor. Bunu anlamıyoruz, kabul etmiyoruz.

Bizler 5000 yıldan bu yana bu topraklarda yaşayanların devamı olarak atalarımızın kanlarıyla bu toprakları koruduklarını biliyor ve bu bilinçle topraklarımıza sahip çıkıyoruz. Yağmadan pay alacaklarını zannedenleri bir kez daha uyarıyoruz. 30 yıldır yaptığımız gibi bütün halkımızı hiçbir ayrım gözetmeksizin bu yaşam hakkı mücadelesinin yanında yer almaya davet ediyoruz.

Basınımıza ve Artvin Kamuoyuna saygıyla duyurulur. 07.07.2022

Yeşil Artvin Derneği

Çevre Mühendisleri Başkanı – Ahmet Dursun Kahraman
Ordu Çevre Derneği – Ertuğrul Gönül
İkizdere Dernekler – Federasyonu İsmet Ekşi
İkizdere Çevre Derneği – Harun Toptan
İstanbul Validebağ Direnişi – Aslı Kahraman Eren
Ankara Artvin Kalkınma ve Eğitim Vakfı – Yüksel Çorbacıoğlu
İstanbul Artvinliler Hizmet Vakfı – Mustafa Melek
Bursa Artvin Sanat Derneği – Rahim Dede
Ankara Artvin Kültür Yardımlaşma Derneği – Adem Çiftçi
Bursa Ardanuç Cevizli Köyü Kültür ve Dayanışma Derneği – Zikri Kara
Ankara Hodlular Derneği – Naim Usta
Ankara Artvin Deriner Baraj Köyleri Sosyal Dayanışma ve Kültür Derneği – Semra Karatekin
Bursa Tüm Emekli Sen – Cihat Uygur
DİSK Emekli Sen Marmara Bölge Temsilcisi  /  İstanbul Ardanuçlular Derneği – Erdinç Aslan
Zonguldak Artvin İli Sosyal Dayanışma Derneği – Osman Bekaroğlu
Artvin Dernekler Federasyonu (ARDEF) – Hakan Bekar
İstanbul Artvin Dernekler Federasyonu (İSARF) – Sinan Temiz