Dünyada 50’li yıllardan itibaren çevresel problemler iyice kendini hissettirmeye başlamıştı. 1962 yılında Rachel Carson’un yazdığı “Sessiz Bahar” kitabı, özellikle tarımsal kimyasalların çevreyi nasıl da berbat ettiğini anlatıyor ve geleceğin bu gidişle daha da kötü olacağına vurgu yapıyordu. İnsanları fena halde silkeleyen ve modern çevreciliğin miladı sayılan bu kitabın yayınlanışı çok fazla ses getirmesine rağmen değişen bir şey olmadı. Çevre belki de nesli azalmayan tek canlı türü olan insanoğlu tarafından hızla bozuluyordu.
1970’lere gelindiğinde çevreci yönelimler artmaya başlamıştı.
Birleşmiş Milletler, 1972 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de 133 ülkenin katılımı ile düzenlediği zirvede, 5 Haziran tarihinin “Dünya Çevre Günü” olmasını oy birliği ile kabul etti. O tarihten bu yana çevre sorunlarına kamuoyunun dikkatini çekmek, halkın katılımını geliştirmek ve politik ilgiyi arttırmak üzere dünya genelinde çeşitli etkinlikler, kutlamalar yapılıyor.
Ülkemizde bu amaçla 1978 yılında Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, daha sonra Çevre Müsteşarlığı kuruldu. Başbakanlığa bağlı Çevre Müsteşarlığı 5-11 Haziran tarihleri arasını Çevre Koruma Haftası olarak kabul etti, etti de ne oldu? Çevre, yıl boyu o kadar tahrip edilir oldu ki, sadece “Çevre Koruma Haftasında” çevre korunsa bile bize yeterdi belki. O da olmadı. Çevreyi korumak için; suyumuz kurumasın, ormanımız kesilmesin, dereler zehir akmasın, ormanlar çöp deposu, maden çukuru olmasın için çaba harcayanlar, vatan hainliği ile suçlanmaya başlandı.
Orman haftası, yaban hayatı günü, çevre günü, toprak koruma günü ve daha nice günler var ki isimleri ne kadar da güzel gelir insana. Gelin görün ki yılın 365 gününün yetmediği bu güzel günlerin, aslında ormansızlaşma gününün, çevre kirletme gününün, toprak kirletme, erozyonla kaybetme gününün vitrinleri olduğunu çok geç anladık.
Bu günlerde politikacılar çıkıp çıkıp ortalarda, “uff ne çok ağaç diktik, 4 milyar 39 milyon tane, inanmayan gidip saysın” dediler. Ama Ülkemizdeki tüm fidanlıkların aynı süre içinde ürettiği fidanların bu sayının yarısı bile etmediğini söylemeye gerek bile duymadılar.
“Artık derelerimiz çamur akmıyor, yıllık 500 milyon ton toprağımız derelere gitmiyor, bunu 168 milyon tona indirdik, dünya da buna çok şaşırdı” dediler. Şaşırılmayacak gibi değil ki böylesi inanılmaz bir azalma çizgi filmlerde bile zor görülen finallere benziyor. Neredeyse çamurlu akmayan deresi kalmayan memleketimizde, sayın ilgisiz İlgililer böylece doğal erozyonu bile güya yok edebildiler. İnsan on saniye dinlese bu olağanüstü gücü olan bakanları, tüm dereler billur olmuş çağlıyor zanneder.
Şimdi de “sıfır atık” kampanyasının reklamı yapılıp duruyor. Şapkalar, atkılar, tişörtler, posterler elden ele geziyor. Bir reklam bir reklam, Tv’lerde siyasi partilere yer yok ama sıfır atık ütopyasına her yer açık. Öyle ya mesela reklam olsun.
Değerli doğaseverler, çevre dostları
Ülkemizde ormanlar hızla talan ediliyor ama ormanlarımız artıyor deniyor. Derelerin % 80’i fena halde kirli, tertemiz ettik deniyor.
Diğer yandan 50’binden fazla maden arama ruhsatı veriliyor bunların bir bölümü ormanları, zeytinlikleri, meraları, tarım alanlarını tarumar ediyor, tertemiz dereleri zehir kanalları haline getiriyor, ormanlar TOKİ arsaları oluyor, madenin çukurları oluyor, yol oluyor, beton oluyor, toz oluyor, yok oluyor. Cerattepe maden sahası olacak, Artvin yok olacak; HES’ler yapılacak dereler kuruyacak; yeşilyol olacak, yeşil yok olacak ne önemi var, sonra da bölge hatta ülke madencilikle, turizmle kalkınacak ya!
Hepsi kalkınma için yapılıyor, hepsine yatırım deniyor. Ama geri kalmışlık bir türlü giderilemiyor. Bu ülke bir türlü kalkınamıyor. Bu işte bir problem yok mu o zaman. Bunca para bunca doğal kaynak sadece belli kişileri kalkındırmak için mi olacak. Özetle çevresi iyi olanlar mı kalkınacak bu ülkede ve doğamız yok mu olacak?
Bunca çaba ile boşuna çevre günü kutlanmasın, bari bu işe paralar harcanmasın.
Hem zaten Artvin’de istesek de kutlayamayız ki. Çünkü Sayın Valimiz İlimizde her türlü toplantı, alkışlayış, oturuş, yürüyüş, koşuş, zıplayış, hoplayış, sesleniş, serzeniş, haykırış, hapşırış, tıksırış, bakış, gülüş, görüş ve selamlayış gibi bir dizi etkinlikleri yasaklamadı mı?
Kimin çevresi iyi, kim bu çevreden yararlanıp kalkınmışsa çevre gününü de onlar kutlasın.
Zaten kaç kişiler ki bu ülkede kalkınmışlar? Sen kakılmışlara bak, onlar o kadar çok ki!