Kuşkusuz tüm dünya insanları bu yılın bitmesini sabırsızlıkla bekliyordur! Doğrusu, 2020 yılı, küresel ölçekte yaşanan pandemi nedeniyle sağlık ve ekonominin dibe vurduğu ve açıkçası insanoğlunun bir virüs karşısında diz çöktüğü bir yıl oldu. Diğer bir deyişle; gözle görülür doğa tahribatının bizlerle tanıştırdığı, gözle görülemez bir mikrobun karşısında insanoğlunun nasıl aciz kaldığına şahit olduk. Aslında dünya kuruldu kurulalı olanların bir tekrarı değil midir yaşananlar? Dünyaya hükmeden bir mikrop türünün başka bir mikrop karşısında beklenen yenilgisi. Hep demiyor muyuz, doğa karşısında galibiyet aramayın, galip geldikçe kaybediyoruz! Bilim dünyası dünyadaki tüm pandemilerin yükselişini büyük ölçüde doğanın kaybedişi ile açıklıyor. Gerçi bilim Cingöz’lerin neyine!
Ülkemizde 2020 yılı hem yaşanan çok sayıda sel, taşkın, kuraklık ve orman yangınlarıyla iklim değişikliğinin etkilerinin iyiden iyiye hissedildiği hem de kifayetsiz muhterislerin, acımasız, iz’ansız, bilimsiz kararlarıyla her tür doğal alanlarımızın madenlere, taş ocaklarına, HES’lere kurban edilmesinde sayı ve alan olarak ne yazık ki zirve yaptığı bir yıl oldu. Peki dünyamız neden bu felaketleri yaşıyor? İşte bu noktada bencil hükümetlerin, bilimi dışlayan siyasilerin, paragöz şirketlerin, cahil ve liyakatsız karar vericilerin ve umarsız insanların kısaca herkesin, kendisine bir soru sorması gerekiyor: 2020’de yaşadığımız bu pandeminin ve küresel ölçekte doruk noktasına ulaşan doğa felaketlerinin sorumlusu kim? Herhalde yabanıl doğanın koynunda 3 milyar yıldır yaşayan bir virüs türü değildir. Cevabı hepimiz çok iyi biliyoruz! Ölçüsüz bencilliği ile aslında doğanın bir zerresi olduğunu kabul etmeyip, doğal yaşam alanlarının, ormanların, yaban hayatının, toprağın ve suyun tek sahibiymiş gibi davranan insanoğludur. Ya da bunca düşmanlıkla tarumar edilmiş vahşi doğanın kendini koruma tepkisi olmasın!
Herkeslerde bir telaş: Bitsin artık bu kötü yıl! Unutulmasın, 2020 bitti diye pandemiler bitecek değil. Virüslerle kira kontratı mı var insanoğlunun, süresi bitince pandemi bitsin. Bencilliğe bakar mısınız, burada bile suçlu 2020 yılı sanki.
Ne yazık ki 2020 en kötüsü de olmayacak. Dileriz tersi olsun. Umutla aşı için dört elle sarıldığımız bilim; küresel ölçekte iklim ve doğa üzerindeki olumsuz etkileri azaltacak önlemler alıp uygulamaya geçilmediği yani ormanlar, sulak alanlar, dağlar, meralar, kıyılar, dereler, göller yok edilmeye devam ettiği sürece ve Thoreau’nun dediği gibi “bunları yapanlar büyük müteşebbis, karşı çıkanlar serseri” hatta vatan haini ilan edildikçe; her gelen yeni yılın daha büyük felaketlere sebep olacağını da aklınızdan çıkarmayın diyor. Yeri geldiğinde “canımızı veririz” dediğiniz ÇOCUKLARINIZ ve TORUNLARINIZI düşünüyor musunuz. Onlara canınızı değil, can veren doğayı sağlıklı bırakmayı düşünmek daha doğru değil midir? Bunun için çaba harcıyor muyuz?
İşte bu pencereden bakalım yılın başında bile henüz kar yağmamış dağlarımıza, madenlerle delik deşik edilmiş orman ve meralarımıza, termik santrallerle dolu ovalarımıza, suya hasret barajlarımıza, HES’ler yüzünden kurumuş derelerimize.
Yeter be insanoğlu; yağmurlar, karlar, sular, ormanlar, topraklar ve dahi buralardaki türlü türlü canlılar sanma ki madenlerle, termiklerle gelir geriye. Kaybedilen Yaşamdır, kaybeden bizleriz UNUTMA. Otur şimdi masanın başına 2020’yi bile güzeldi diye arayacağın mumu yak, gelecek karanlığına tut, tut bak ki bir ışık bir umut olur mu?
Haydi şimdi kutlayın yeni yıldaki yeni felaketlerin gelişini. Tarumar haldeki Cerattepe’yi, Kaz Dağlarını, Fatsa’yı, Meke Gölü’nü, Çoruh’un kıyılarını, yeşilyollu kara bahtlı Karadeniz dağlarını, talan edilmiş kuzey ormanlarını, kutlayın bakalım.
Yeni yıl yeni sevinçler mi yeni hüzünler mi getirir acaba? Ne diyelim, mutlu ve sağlıklı yarınlar olsun gelecek yıllarda, hangi mucize ile gelecekse.
Yeşil Artvin Derneği