İŞTE BÖYLE LAZ İSMAİL

EREN DAĞISTANLI

Cerattepe bilirkişi keşfinden bir gün önce, durgun Çoruh’un kenarından varıyoruz Artvin’e. Yeşil Artvin Derneği’nin bulunduğu bina önü hareketli. Üzerinde “madene hayır” yazılı atkılar dağıtılmaya başlanmış. Avukatlar, akademisyenler ve dayanışma için gelenler herkes dernekte.
Ertesi gün önemli bir maça çıkacak gibi hazırlanıyor avukatlar keşfe. Yeşil Artvin Derneği avukatı Bedrettin Kalın süreç hakkında detayları anlatıyor, sonuçta takım kaptanı ve sahayı en iyi o biliyor.
Avukatların toplantısı devam ederken dernek içinde Hasan her zamanki yerinde, masanın hemen başında, hiç susmayan telefonuyla uğraşıyor. Arayan arayana. Hasan, keşif hakkında bilgi isteyenlerle, gazetecilerle, gelen gidenle konuşurken; dernek içindeki uğultu bir anda kesiliyor. Ankara Güvenpark’ta patlama olduğu bilgisi geliyor. Bu sefer telefonlar Ankara’da yaşayan tanıdıklarımız için çalışmaya başlıyor.
O sırada dernekte olan bir amca “Ankara’da bomba, burada maden, başka yerde başka bir şey; bu ülkede yaşayamayacak mıyız biz?” diye soruyor. Bu tip zamanlarda kocaman bir boşluk içine giriyoruz işte, kafamız allak bullak. Yerin dibine bile batsalar kurtulamayacakmışız gibi geliyor.
Avukatların toplantısı bitiyor. Ertesi gün için buluşma saatleri verilip, sabahtan herkes Kafkasör mevkiinde ellerinle atkılarla, bilirkişi heyetini karşılayacak diye kararlaştırılıyor. İnsanlar öfkeli ve buruk bir şekilde evlerine dağılıyor.
Ertesi sabah erken saatlerde Artvinliler ellerindeki atkılarla koridor yapmak üzere Kafkasör’e çıkmakta. Geçtiğimiz keşif Cerattepe bölgesine kadar alınan halkın önü bu sefer Kafkasör’deki tesislerin bulunduğu yerde jandarma tarafından kesiliyor.
Bilirkişi heyeti gelmesi gereken saatten yaklaşık 2 saat sonra alana varıyor. Heyeti taşıyan araç barikattan hemen geçerken, Artvin adına keşfe katılacak insanların geçişi sırasında elbette ki kargaşa yaşanıyor.
Avukatlarımız ve akademisyenler Cerattepe bölgesinde saatlerce bilirkişilere hukuken ve bilimsel olarak “maden olursa, Artvin olmaz”ı anlatıyor. Bu sunumların tamamının özetini ise 92 yaşında Erzade Yalçıntaş yapıyor: “Ben buralıyım. Burada doğdum, bu doğa ile yaşadım. Torunlarım da burayı böyle görsün istiyorum. Para gelir geçer, altın gelir geçer; ama geriye hayat kalır, yaşam kalır.”
Keşfin sonlarına doğru yağmur başlıyor. Yağış kısa süre sonra yerini tipiye ve kara bırakıyor. Çok duyduğumuz bir lafın gerçek olmasını istiyoruz. “Kar mikrobu kırar.” Cerattepe’ye mikrop gibi yapışan madenci Cengiz İnşaat’ın kardan değil de hukuken kırılıp kırılmayacağı ise günün en büyük sorusu.
Keşif sonrası meydanda toplanılıyor. Bu soruya en iyi yanıtı Bedrettin abi veriyor: ”Madenin neden yapılamayacağını anlatmaya çalıştık. Esasen bir şey anlatmaya bile gerek yok. Dönüp doğaya bakmanız bile yeterli Cerattepe’de, Kafkasör’de. Biz yine de elimizden geldiği kadar anlatmaya çalıştık. Artık bu dediklerimizi anlamamak için başka bir şey olmak lazım. Unutmayın ki çevre davalarını mahkemeler değil halk kazanır.”
Akşam avukatlar ve dayanışma için gelenlerle birlikte yemekteyiz. Ertesi sabah herkes Artvin’in dağlarından ait olduğu cehenneme geri dönecek. Masada ağırlıklı olarak avukatlar olduğu için onların hikayelerini dinliyoruz. Avukatların işi zor, içi tamamen boşaltılmış bir hukuk sistemi içerisinde cebelleşiyorlar.
Bu sırada oturduğumuz mekandan içeri Artvin Barosu’nun şoförü İsmail abi giriyor. Güler yüzlü, her Artvinli gibi sıcakkanlı ve maden karşıtı. İsmail abi 12 yıldır baronun şoförü ve 12 yıldır da en çok maden davası için gelen dayanışmacı avukatları taşıyor. Her kentin bir şeyi meşhurdur ya hani, Artvin’in de şoförü meşhurdur. O virajlı yollarda araba kullanmak bir iş, hele o yolda davalarımızın yükünü almış avukatları taşımak daha da ciddi bir iş. Bu yüzdende de İsmail abi için mücadelenin hukuki işini sırtında taşıyor desek abartmış olmayız aslında. Ayaküstü sohbet ediyoruz. Ne olacak bu işler diyorum? “Bunlar gidene kadar bırakmayız bu işin peşini” diyor.” Kimsenin pek teslim olmaya niyeti yok anlaşılan.
Nazım Hikmet’in şiirindeki Laz İsmail canlanıyor gözümde.
“İşte böyle Laz İsmail, mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele!”
17.03.2016

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.